Liseli Azra’nın, kendisini taciz eden şahsı öldürmesiyle ilgili olarak Türkiye’deki mahkeme süreci, kamuoyunda büyük bir yankı uyandırdı. Geçtiğimiz haftalarda az kıyasıya tartışmalara ve çeşitli yorumlara konu olan olayda, mahkemeden gelen yeni karar, hem toplumsal hem de hukuk açısından önemli buluşlara kapı aralamaktadır. Azra’nın yaşadığı durum, sadece bir cinsel saldırı davası değil, aynı zamanda kadınların maruz kaldığı şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği konularını yeniden gözler önüne serdi.
Olay, Azra’nın okulunun yakınlarında yaşandı. Genç kız, bir hafta boyunca sürekli olarak bir adam tarafından taciz edildi. Azra, ailesine, öğretmenlerine ve arkadaşlarına durumu bildirmesine rağmen, yeterince dikkat çekemedi. İlgisizlik ve duyarsızlıkla karşılaşan Azra, kendi hayatını savunmak adına son çare olarak kendisini savunmaya karar verdi. Bir gün, tacizcisinin tekrar karşısına çıktığında olay bir anda korkunç bir boyut aldı. Azra, paniğe kapılarak, üzerinde taşıdığı bir bıçakla kendisini üç kez taciz eden adamı öldürdü. Bu olay, sadece Azra’nın değil, toplumun diğer kesimleri için de düşündürücü bir hal aldı. Kimileri Azra’yı kahraman olarak görürken, kimileri de onu yargıladı. Yaşananların ardından Azra tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Azra’nın davası, Türkiye genelindeki pek çok insanın dikkatini çekti. Olayın ardından retweet’ler, yorumlar ve tartışmalar sosyal medyada hızla yayıldı. Halka açık yapılan duruşmalarda, birçok kadın aktivist Azra'ya destek vermek amacıyla orada bulundular. Yargı süreci devam ederken, kadınların sesini duyurmak için çeşitli kampanyalar başlatıldı. Azra’nın avukatları, müvekkillerinin yaşadığı zihinsel sıkıntıları ve yaşadığı korkunç durumu göz önüne sererek, sanığın uzaktan bir tehdit oluşturduğunu ve Azra'nın eyleminin sindirilmiş bir davranış olduğunu savundu. Bu noktada “özel savunma” argümanının dava için nasıl etkili olacağı merak konusu oldu. Dava sürecinin ardından, mahkeme, Azra’nın eyleminin 'meşru müdafaa' kapsamında değerlendirilebileceğine hükmetti. Azra, aldığı karar ile birlikte bir süre daha tutuklu kalacak ancak bu süreç, toplumda cinsiyet eşitsizliği ve kadınların sesini duyurması noktasında bir dönüm noktası olabileceği düşünülmektedir.
Olay, sadece bir mahkeme davasından ibaret değil. Ülkedeki kadınların yaşadığı cinsel şiddet, istismar ve bunun sonuçları, daha geniş bir perspektiften ele alınmaya başlandı. Kadınların, hayatlarını koruma içgüdüleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve sistematik şiddete karşı verdikleri savaşın bir parçası olarak değerlendirilmeli. Bu tür olayların önlenmesi adına toplumsal farkındalığın artırılması, eğitim çalışmalarının yaygınlaştırılması ve yasaların daha etkin bir şekilde uygulanması son derece elzem. Azra'nın kendini savunma durumu, belki de bir dönüm noktasıdır. Olaya dair farklı görüşlerin ve tartışmaların devam etmesi, kamuoyunun daha geniş bir perspektiften bakmasını sağlayacak ve belki de yargı sisteminin kadınlar üzerindeki etkilerini sorgulamalarına sebep olacaktır.
Sonuç olarak, Azra’nın davası, sadece bir genç kızın savunma hakkı değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin bir mücadelesidir. Olayın ardından yaşananlar, cinsiyet eşitliği bağlamında önemli bir tartışma başlatmış durumda. Azra’nın yaşadığı travmanın ve ardından gelen süreçte alınan kararların, diğer kadınlar üzerinde nasıl bir etki yaratacağı ise ilerleyen günlerde daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Kadınların hakları ve özgürlükleri konusunda sürekli bir gelişim sağlanması, Türkiye için bir zorunluluktur. Gelecek günlerde yaşanacak gelişmeler, sadece Azra için değil, tüm kadınlar için büyük önem taşıyor.